İsrail ve ABD-NATO İttifakı. Askeri tırmanışa doğru mu?
Yazının orijinali >
20 yılı aşkın bir süredir Pentagon’un hedef tahtasında olan “İran’a karşı savaş” artık gündemde.
Askeri bir tırmanma süreci devam ediyor.
İsrail ve ABD-NATO İttifakı: Bu, ABD istihbaratı, Pentagon, ABD Stratejik Komutanlığı ve NATO ile irtibat ve koordinasyon içinde, birkaç yıl boyunca dikkatlice planlanmış karmaşık bir askeri-istihbarat girişimidir. (Aşağıdaki makaleye bakın)
İsrail’in Ekim 2023’te Filistin’e karşı başlattığı savaş, potansiyel olarak Orta Doğu’nun büyük bir bölümünü içine çekebilecek bir askeri tırmanma sürecine elverişlidir.
7 Ekim 2023 Cumartesi günü erken saatlerde Hamas, Hamas Genelkurmay Başkanı Muhammed Daif liderliğinde “Mescid-i Aksa Operasyonu”nu başlattı. Aynı gün, Netanyahu bir “Savaşa Hazırlık Durumu” dediği harekat planını onayladı.
Askeri operasyonlar her zaman önceden planlanır. “El Aksa Fırtınası Operasyonu” “sürpriz bir saldırı” mıydı?
ABD istihbaratı, yaklaşmakta olan bir Hamas saldırısından haberdar olmadıklarını söylüyor.
Hamas, Mossad’ın bir aracıdır
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik savaşı, şeytani ve dikkatlice planlanmış bir “Sahte Bayrak”tır (Philip Giraldi, Michel Chossudovsky, 9 Ekim 2023).
Hamas’ın bu oyundaki rolünün 1987’ye kadar uzanan uzun bir geçmişi var.
“Kedi torbadan çıktı”: İsrail hükümetinin Hamas’la ilişkisi, Likud Partisi’ni Hamas’ı “stratejinin bir parçası” olarak desteklemeye ve finanse etmeye çağıran Başbakan Netanyahu tarafından samimi bir şekilde kabul edildi:
Netanyahu, Mart 2019’da Likud partisinin Knesset üyeleriyle yaptığı bir toplantıda, “Filistin devletinin kurulmasını engellemek isteyen herkes Hamas’ı desteklemeli ve Hamas’a para aktarmalıdır” dedi. “Bu, Gazze’deki Filistinlileri Batı Şeria’daki Filistinlilerden izole etme stratejimizin bir parçası.” (Haaretz, 9 Ekim 2023)
Pentagon ve NATO ile Askeri İşbirliği
Pentagon ve NATO ile askeri işbirliği, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından “İsrail’in başta İran ve Suriye olmak üzere kendisini tehdit eden potansiyel düşmanlara karşı caydırıcılık kapasitesini artırmanın” bir aracı olarak görülüyor.
İsrail, 2004’ten bu yana aktif askeri ve istihbarat koordinasyonunun yanı sıra işgal altındaki topraklarla ilgili istişareleri içeren fiili bir NATO üyesidir (özel statüye sahip).
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg (Basın Toplantısı, Brüksel, 12 Ekim 2023) İsrail’in saldırı altında olduğunu ve ABD’nin Orta Doğu’daki askeri konuşlandırmalarının güya tırmanmayı önlemek için devam ettiğini doğruladı:
İsrail’e düşman olan ulusların ve/veya örgütlerin bundan yararlanmaya çalışma riski her zaman vardır. Buna örneğin Hizbullah gibi örgütler veya İran gibi bir ülke de dahildir. Dolayısıyla bu, İsrail’e düşman olan ülkelere ve örgütlere, durumu kullanmaya çalışmamaları gerektiği mesajıdır. Ve Amerika Birleşik Devletleri, herhangi bir askeri tırmanışı caydırmak veya önlemek için bölgeye daha fazla askeri güç konuşlandırdı. (NATO Basın Toplantısı, Brüksel, 12 Ekim 2023)
IDF’nin Gazze Şeridi’ni bombalamasının başlamasından sadece üç gün sonra, Amerika’nın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford, İsrail karasularında konuşlanarak İsrail’in imdadına yetişti.
Bir CBS raporuna göre, USS Gerald Ford “bir güç gösterisi ve kötü aktörlere bir uyarı” olarak sunuluyor. Aynı zamanda tırmanışa da işaret ediyor. IDF’nin Gazze Şeridi’nde 2,3 milyon Filistinli sivile karşı işlediği suçlardan bahsedilmiyor.
Basında çıkan haberlere göre:
“[Bu], Hamas’ın Yahudi devletine eşi görülmemiş bir saldırı başlatmasının ardından ABD’nin destek gösterisinin bir parçası”.
“CBS News ulusal güvenlik muhabiri David Martin, geminin varlığının bölgedeki kötü aktörlere bir uyarı sinyali vermek anlamına geldiğini söyledi“
İran’a Karşı Savaş Artık Beklemede Değil mi?
Aşağıda, ilk olarak 2003 tarihli “Yakın Dönemde İran Sahnesi” (TIRANNT) projesine ve askeri ittifakların tarihine odaklanan Ocak 2018 tarihli makalemin metni yer almaktadır. Bu metnin daha önceki bir sürümü 22 Ağustos 2010’da yayınlanmıştır.
—Michel Chossudovsky, Global Research, 14 Ekim 2023
——————————————————–
ABD Göz Kırpıyor, İsrail Isırıyor mu?
Değişen Orta Doğu İttifakları.
İran’a Karşı Savaş “Beklemede” mi?
Michel Chossudovsky, 2 Ocak 2018
2003’te İran’a karşı savaş projesi zaten deja vu idi. Doksanlı yılların ortalarından beri Pentagon’un çizim tahtasındaydı.
Mayıs 2003’te Yakın Dönemde İran Sahnesi – (Theater Iran Near Term TIRANNT) savaş oyunları senaryosunun başlatılmasından bu yana (sızdırılan gizli belge), İran ve Suriye’ye yönelik askeri harekatı içeren bir tırmanma senaryosu öngörülmüştü ve bunun ilk aşaması 2011’de Suriye’ydi.
“Irak’a Özgürlük Operasyonu” kapsamında Irak’ın ilk işgali 20 Mart 2003’te başlatıldı, 9 Nisan’da Bağdat’ın düşüşü kaydedildi ve resmi işgal 1 Mayıs 2003’te tamamlandı.
Mayıs 2003’te, Irak’ın istila ve işgalinin hemen ardından, eski bir ABD istihbarat analisti olan William Arkin’in ortaya koyduğu gibi, TIRANNT (Yakın Dönemde İran Sahnesi) savaş oyunları senaryosu gerçekleştirildi:
“2003’ün başlarında, ABD güçleri Irak’la savaşın eşiğindeyken bile, Ordu İran’la tam ölçekli bir savaş için bir analiz yapmaya başlamıştı. “ Yakın Dönemde İran Sahnesi ” (TIRANNT) adı verilen analiz, bir Deniz Piyadeleri işgali için bir senaryo ve İran füze kuvvetinin bir simülasyonu ile birleştirildi. ABD’li ve İngiliz planlamacılar aynı zamanlama içinde bir de Hazar Denizi savaşı oyunu yürüttüler. Ve Bush, ABD Stratejik Komutanlığı’na, İran’ın kitle imha silahlarına karşı bir saldırı için küresel bir saldırı savaşı planı hazırlaması talimatını verdi. Tüm bunlar, nihayetinde, İran’a karşı “büyük muharebe operasyonları” için yeni bir savaş planıydı ve askeri kaynaklar bu planın halen taslak halinde var olduğunu doğruluyor. [CONPLAN 8022 başlıklı bu acil durum planı, İran’ın arkasında olacağı varsayımıyla, ikinci bir 9/11 hadisesi halinde devreye girecektir] (William Arkin, Washington Post, 16 Nisan 2006)
Washington Post makalesinin ekran görüntüsü
Irak’ın yenilgisinin ardından İran’a karşı bir savaş yürütme senaryosu olan “Yakın Dönemde İran Sahnesi” konuşulmayan bir kavramdı. ABD Merkez Komutanlığı’nın himayesinde TIRANNT, İran‘la savaş için hem “Yakın Dönem” (yani Irak savaşını takiben) hem de “Bu Yıldan Sonra” (sonraki yılı ifade eden) senaryolarına odaklandı. Seferberlik ilanı ve kuvvetlerin konuşlandırılmasından, yapılacak rejim değişikliğinden sonra savaş sonrası istikrar operasyonlarına kadar büyük bir muharebe operasyonunun tüm yönlerini içeriyor.” (Aynı haberden)
TIRANNT çalışması, Mayıs 2003’te, model planlamacıları ve istihbarat uzmanlarının İran için tiyatro düzeyinde (yani büyük ölçekli) senaryo analizi için gereken verileri bir araya getirmesiyle başladı. TIRANNT o zamandan beri ABD kuvvetlerinin Irak savaşı performansına ilişkin savaş sonrası bilgiler kullanılarak güncellendi. Bu arada, Hava Kuvvetleri planlamacıları mevcut İran hava savunma sistemlerine ve hedeflerine yönelik saldırıları modellerken, Donanma planlamacıları kıyı savunmasını değerlendirdi ve Basra Körfezi’nin tabanındaki Hürmüz Boğazı’nın kontrolünü elinde tutmak için senaryolar hazırladı.
Ekim 2003’te başlayan bir takip TIRANNT Kampanya Analizi, güncellenmiş bir İran savaş planındaki eylem planlarını analiz etmek için seçenekler sağlamak üzere İran’a karşı farklı eylem senaryolarının sonuçlarını hesapladı. (Aynı haberden)
Söylemeye gerek yok, 2003’te formüle edilen bu “Yakın Dönem” planları ertelenmişti.
USCENTCOM’un “İkili Çevreleme”si. Önce Irak, Sonra İran
2003’te TIRANNT kapsamında İran’ı hedef alma kararı ve sonraki tüm çabalar ve “gizli planlar”, Büyük Ortadoğu askeri yol haritasının bir parçasıydı. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (USCENTCOM), daha Clinton yönetimi sırasında, 1995’te, “Çifte Çevreleme” doktrini altında, önce Irak’ı, sonra da İran’ı işgal etmek için “savaş alanı planlarında” formüle etmişti:
“Başkan’ın Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde (NSS) ve Başkan’ın Ulusal Askeri Stratejisi’nde (NMS) ifade edilen geniş ulusal güvenlik çıkarları ve hedefleri, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı’nın harekat alanı stratejisinin temelini oluşturur. NSS, Irak ve İran haydut devletlerinin ABD çıkarlarına, bölgedeki diğer devletlere ve kendi vatandaşlarına tehdit oluşturduğu sürece ikili çevreleme stratejisinin uygulama yönergesidir. İkili çevreleme, Irak veya İran’a bağlı kalmadan bölgedeki güç dengesini korumak için tasarlanmıştır.
USCENTCOM’un harekat stratejisi çıkar temelli ve tehdit odaklıdır. ABD’nin angajmanının amacı, NSS’de benimsendiği gibi, ABD’nin bölgedeki hayati çıkarlarını korumak – ABD ve Müttefiklerin Körfez petrolüne kesintisiz erişimini güvence altına almaktır. (USCENTCOM’un orijinal belgesi artık mevcut değil)
İsrail’in Rolü. Bombalamayı ABD için mi yapıyorsun?
TIRANNT (2003) senaryosunu İran’la ilgili bir dizi askeri plan izledi. 11 Eylül sonrası çok sayıda resmi açıklama ve ABD askeri belgesi, İsrail’in aktif katılımını içeren genişletilmiş bir Ortadoğu savaşına işaret etmişti.
Genel olarak, ABD dış politikasının belirgin özelliği, Amerika’nın müttefiklerini “kirli işleri bizim adımıza yapmaya” teşvik etmektir.
Bush’un ikinci döneminin başlangıcında, Başkan Yardımcısı Dick Cheney, İran’ın Amerika’nın haydut düşmanları arasında “listenin en üstünde” olduğunu ve İsrail’in, ABD askeri müdahalesi olmadan ve biz onlara “bunu yapmaları için” baskı yapmadan, deyim yerindeyse, “bombalamayı bizim için yapacağını” ima ederek bir bomba patlattı.
Buna karşılık, Profesör James Petras‘a göre, Trump yönetimi altında İsrail ve Siyonist Lobi aktif bir rol oynuyor ve Başkan Trump’a ilk adımı atması için baskı yapıyor:
“İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve 52 Büyük Amerikan Yahudi Örgütünün Başkanları, Başkan Trump‘ı tasmalı bir köpek yavrusu gibi İran’la büyük bir savaşa sürüklüyor. Histerik ’52 Başkan’ ve ‘Bibi’ Netanyahu, nükleer olmayan bir İran’ın İsrail’i ‘buharlaştırmaya’ hazırlandığına dair Holokost düzeyinde tahminler üretmekle meşguller, Soytarı ABD Başkanı Trump bu fanteziyi toptan yuttu ve ulusumuzu İsrail ve onun ABD merkezli destekçileri ve ajanları uğruna savaşa itiyor. (James Petras, Global Research, 27 Ekim 2017)
Başrol oyuncuları kimler?
Siyasi retorik genellikle yanıltıcıdır. İsrail, Amerika’nın müttefikidir. Askeri operasyonlar yakından koordine ediliyor. Ancak Tel Aviv, Washington’a tabidir. Büyük askeri operasyonlarda İsrail, Pentagon’un onayı olmadan hareket etmez.
ABD ve İsrail, 2009’un başlarında, İsrail’in Gazze’yi işgalinden kısa bir süre sonra, medya tarafından zar zor kabul edilen, “Kurşun Dökme Operasyonu – Operation Cast Led” kapsamında kurulan entegre bir hava savunma sistemine sahipler.
ABD’nin 2009 yılında İsrail’de kurduğu X-band radar hava savunma sistemi, “İsrail’in füze savunma sistemlerini, uyduları, Akdeniz, Basra Körfezi ve Kızıldeniz’deki Aegis gemilerini ve karada konuşlu Patriot radarlarını ve önleyicilerini içeren ABD küresel füze tespit ağıyla entegre edecek.” (Senatör Joseph Azzolina, İsrail’i İran’ın füzelerinden korumak, Bayshore News, 26 Aralık 2008)
Bunun anlamı, kararları Washington’un vereceğidir. Pentagon tarafından da teyid edildiği gibi,İsrail’in Hava Savunmasını ABD ordusu kontrol ediyor:
Pentagon sözcüsü Geoff Morrell, “Bu bir ABD radar sistemidir ve öyle kalacaktır” dedi. Dolayısıyla bu, İsraillilere verdiğimiz veya sattığımız bir şey değil ve muhtemelen ABD personelinin sahada fiilen çalışmasını gerektirecek bir şey.” (Alıntı İsrail Ulusal Haberleri, 9 Ocak 2009, )
Obama’nın ikinci döneminin başlangıcında, ABD ve İsrail, İsrail’de “ABD personelinin sahada” bulunması, yani İsrail içinde “kalıcı” ve “resmi” bir askeri üs kurulması konusunda görüşmeler başlattı. Ve 17 Eylül 2017’de Negev çölünde bulunan bir ABD Hava Savunma üssü açıldı. İsrail IDF sözcüsüne göre amaç, İran, Lübnan, Suriye ve Filistin de dahil olmak üzere “bölgeye bir mesaj” göndermek.
İsrail’in hava savunma sisteminin kilit bileşenlerini kontrol eden Pentagon yeşil ışık yakmadan, İsrail İran’a karşı tek taraflı hareket edemez.
Pratikte, İran’a karşı bir savaş, eğer gerçekleşirse, ABD Stratejik Komutanlığı (STRATCOM) tarafından koordine edilen ve Amerika’nın müttefiklerinin kilit (ikincil) bir rol oynadığı ortak bir ABD-İsrail girişimi olacaktır.
Askeri İttifakların Gelişen Yapısı
USCENTCOM’un doksanlı yılların ortalarında “savaş sahnesi” planlarının formüle edilmesinden ve daha spesifik olarak 2011’de Suriye’ye yönelik savaşın başlamasından bu yana, geniş Ortadoğu-Orta Asya bölgesinin jeopolitiği, Rusya ve Çin’in önemli bir rol üstlenmesiyle çarpıcı bir şekilde evrildi.
Bu bağlamda, askeri ittifakların yapısındaki değişim, ABD’nin etkisini zayıflatmaya hizmet etti. İran şimdi güçlü bir Çin-Rusya bloğu tarafından destekleniyor.
Buna karşılık, Pakistan ve Hindistan, ABD-Pakistan ilişkilerinin zayıflamasına katkıda bulunan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (SCO) katıldı.
Ayrıca, İran’ın stratejik petrol, gaz ve boru hattı anlaşmaları (ve askeri işbirliği) dahil olmak üzere Çin ile ikili ilişkileri, Başkan Xi Jinping’in 2012’de göreve başlamasından bu yana gelişti.
Dahası, Tahran Ankara ile bir “işbirliği mutabakatı” yapmış durumda ve Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri birliği, Katar, Umman ve Kuveyt’in İran’la ittifak kurmasıyla Suudi Arabistan ve BAE’nin aleyhine bozuluyor.
Suriye savaşından bu yana İran, Suriye ile sadece güçlü bir ikili ilişki kurmakla kalmadı, aynı zamanda Lübnan ve Yemen ile bağlarını da güçlendirdi.
Başka bir deyişle, ABD hegemonyası geniş Orta Doğu – Orta Asya bölgesinde tehdit altındadır. 2018’deki ittifakların ve “kesişen koalisyonların” yapısı, İran’a karşı ABD liderliğindeki bir askeri operasyona olanak vermiyor.
- Atlantik İttifakı ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK-GCC) krizde.
- ABD ve Türkiye, Türkiye’nin ABD destekli Kürt isyancılarla savaştığı Kuzey Suriye’de çatışıyor.
- NATO’nun (konvansiyonel kuvvetler açısından) ağır sikletini oluşturan Türkiye, Rusya’nın S400 hava savunma sistemini satın aldı. Bu, Türkiye’nin (Atlantik İttifakı’nın bir üyesi olarak) artık ABD-NATO-İsrail savunma sistemini tam olarak paylaşmadığı anlamına mı geliyor?
- Bir diğer husus ise Türkiye’nin hem Rusya hem de İran’la yakınlaşması.
“Üçlü İttifak”ın Çöküşü: ABD, İsrail, Türkiye
Türkiye’nin İran’la “işbirliği mutabakatı”, Tansu Çiller hükümetinin 1994’te başlattığı İsrail-Türkiye Güvenlik ve Gizlilik Anlaşması’nı (SSA) nasıl etkiler?
SSA anlaşması, askeri ve istihbarat işbirliği, ortak askeri tatbikatlar, silah üretimi ve eğitiminde sağlam ve yakın bir İsrail-Türkiye ilişkisine zemin hazırlayan (Clinton yönetimi tarafından desteklenen) ABD dış politikasının özenle tasarlanmış bir aracıydı.
SSA, ABD’nin Orta Doğu’daki stratejik çıkarlarına büyük ölçüde hizmet etti. SSA İsrail-Türkiye ikili askeri-istihbarat anlaşmasının amacı, ABD, İsrail ve Türkiye arasında üçlü bir ittifak kurmaktı. Pentagon’un yönetimindeki bu fiili (hukuki değil) “üçlü ittifak”, üç ülke arasında Büyük Ortadoğu ile ilgili askeri komuta kararlarını (ve istihbaratı) entegre etmeyi ve koordine etmeyi amaçlıyordu.
Stratejik açıdan bakıldığında, Pentagon, Ortadoğu’daki askeri operasyonlarda hem İsrail’i hem de Türkiye’yi “kullanmaya” (yani bizim adımıza hareket etmeye) niyetliydi.
“Üçlü ittifak”, sırasıyla İsrail ve Türkiye ile ABD arasındaki yakın (ikili) askeri bağlara ve Tel Aviv ile Ankara arasındaki güçlü ikili askeri ilişkiye dayanıyordu.
Buna karşılık İsrail, Mart 2005’te Kudüs’te NATO ile geniş kapsamlı bir askeri işbirliği protokolü imzaladı. Bu anlaşmaya göre İsrail, NATO’nun fiili bir üyesi haline gelmişti. 2005 İsrail-NATO ikili askeri işbirliği anlaşması, İsrail ordusu tarafından, yakın zamanda NATO üyesi bir ülke olan Türkiye ile bir çıkar ittifakına giren İran’a karşı “İsrail’in caydırıcılık kapasitesini artırmanın” bir aracı olarak görülüyordu. Kulağa çelişkili mi geliyor?
İsrail’in NATO üyesi olmayan diğer altı ülkeyle birlikte NATO’nun Akdeniz Diyaloğu‘na uzun süredir devam eden üyeliğini de belirtmekte fayda var : Cezayir, Mısır, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus. Son zamanlarda bu altı ülke, Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının ardından İsrail’e karşı tavır aldı.
Akdeniz Diyaloğu’nun (MD) İsrail-Türkiye SSA anlaşmasıyla (1994) aynı yıl başlatılması tesadüf değildi.
- İsrail-Türkiye SSA anlaşması şu anda tehlikede mi?
- Trump’ın Kudüs Açıklaması’nın ardından Akdeniz Diyaloğu da Washington’un aleyhine bir kriz içinde.
- Türkiye (NATO üyesi ve İsrail’in müttefiki) “düşmanla aynı yatakta” iken İran’a yönelik ortak askeri ve istihbarat operasyonları nasıl gerçekleştirilebilir?
- Bir diğer husus ise, 1999’da kurulan ve Rusya ve İran’a karşı kullanılması planlanan beş eski Sovyet cumhuriyetinden oluşan ABD-NATO destekli gevşek bir askeri ittifak olan GUÖAM’ın (Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldova) fiilen ortadan kalkmasıdır.
Yukarıdaki nedenlerden dolayı, Pentagon’un bu noktada İran’a karşı konvansiyonel bir savaşa ilişkin TIRANNT “Yakın Dönem” senaryosu olası değildir.
İran’a karşı konvansiyonel bir savaş şu anda beklemedeyken, ABD istikrarsızlaştırma, ekonomik yaptırımlar, sızma, işbirlikçiler ve rejim değişikliği dahil olmak üzere bir şekilde konvansiyonel olmayan savaşı seçmek zorunda kaldı.
Bununla birlikte, Pentagon, Suudi Arabistan ve İsrail de dahil olmak üzere en yakın müttefiklerini “kendi adına savaşmaya” ikna etme şeklindeki uzun süredir devam eden stratejik seçeneğini koruyor.
Yine de tarihimizde tehlikeli bir yol ayrımındayız. Pentagon analistleri, ABD’nin İran’a karşı konvansiyonel bir savaşı kazanamayacağının tamamen farkında olsalar da, ilk vuruşu yapacak taktik nükleer silah saldırısı hala “masada”. İstihbarat operasyonları, kiralık “cihatçı” teröristlerin işe alınması, isyanların finanse edilmesi vb. (elektromanyetik, kimyasal ve biyolojik silahlar da dahil olmak üzere bir dizi konvansiyonel olmayan silah sisteminin kullanılmasından bahsetmiyorum bile) de öyle.